Tac Mahal insanlığa armağan olmuş nice büyük eser, büyük bir aşkın eseri…
Bazı insanlar Taj Mahal’i bir Hindu tapınağı ya da 4 minareli bir cami olduğunu sanıyor ancak Taj Mahal Babürler’in şahı Cihan’ın, çok sevdiği eşi Ercümend Banu-Begüm Mümtaz Mahal için yaptırmış olduğu bir türbe.
Şah Cihan’ın Mümtaz Mahal dışında 2 tane daha karısı vardır, ancak ikisi ile de politik ittifaklar gereği evlendiği ve aralarında sıfat boyutunda bir ilişki olduğu söylenir. İkisini de hamile bırakmıştır ancak “prosedür gereği” yapıldığı ve aslında bir aşk evliliği olan Mümtaz Mahal ile tek eşli bir hayat yaşadığı düşünülmektedir.
Enteresandır ki; zaten babaları evliliklerini, onlar 14 ve 15 yaşındayken ayarlamıştır. 5 sene sonra da evlenir ve 20 yıl birlikte olurlar. Mümtaz Mahal 14 çocuk doğurur ancak sadece 8’i hayatta kalır. Tarih Şah Cihan ve Mümtaz Mahal arasındaki aşkı, şehveti, müthiş bağlılığı anlatan kayıtlarla doluymuş.
Şah Cihan eşine hem kişisel, hem de memleket meselelerinde çok güvenirmiş. Hatta ona en yüksek yetki olan şahın mührünü kullanma yetkisi bile vermiş. Mümtaz Mahal ise pek politikayı sevmez, devlet işletinde çok yer almazmış. Ama çok sevdiği kocasının yanında seferlere gidermiş. Bu gittikleri seferlerden biri sırasında doğum yaparken, daha 40’ına gelemeden ölmüş.
Geçici olarak oralardaki güzel bir bahçeye gömmüşler. Şah Cihan hayata küsmüş ve yasla eve kapanmış. Anca 1 yıl sonra büyük kızının çabalarıyla depresyondan çıkmış ve görevine dönmüş. Aynı zamanda, bugün Taj Mahal olarak bildiğimiz, karısı için bir türbe yaptırmaya karar verir.
Başka kaynaklarda karsının adının Ercümend Banu Begüm olduğunu görürseniz kafanız karışmasın. Evlendikten sonra kocası ona “dünyanın kraliçesi” anlamına gelen Mümtaz Mahal ismini takmış ve öyle bilinmiş.
Bir rivayete göre de bu yapıyı Mimar Sinan’ın iki öğrencisi yapmış ama buna dair kesin bir bilgi bulamadık. Şah Cihan yastan çıktığına ilk işlerinden bir tanesi karısına duyduğu aşkı ve Mümtaz Mahal’ın zerafetini yansıtan bir türbe yaptırmak olur.
Dünya çapında bir yarışma açar, her yerden mimarlar tasarımlarını yollarlar. Yarışmayı Mimar Sinan’ın öğrencisi İsa Efendi kazanır. Yapının en kritik yerini yapması için İstanbul’dan yine Mimar Sinan’ın öğrencilerinden İsmail Efendi gelir. Yazılar için de İstanbullu Hattat Setter Efendi getirilmiş. Bu da Türk mimari söylencesi…
– Yabancı kaynaklarda yapının baş mimarının Ustad-Ahmad Lahauri olduğu ve eserin yapımında Orta Asya ve İran’dan getirtilmiş kakmacılar, taş kesiciler, oymacılar, ressamlar, hattatlar, kubbe inşaatçılarından bahsediliyor.
– Yapımında, Babür mimarisinin imza malzemesi, kırmızı kumtaşı ve değerli / yarı değerli taşların kakmaları ve mermer tuğla ve kireç harç kullanılmış. Ayrıca bir kompleks olarak ele alındığında yansıma havuzları ve peysaj tasarımıyla İran’nın irem bahçelerinden esinlendikleri net olarak görülüyor.
– 20 Bin İşçi İle 22 Senede Tamamlanmış.
– Binanın gözle görülmeyen bir mimarı dehası da Yamuna Nehri kıyısında balçıklı bir zemine kurulmuş olması. Sebebi de Şah Cihan’ın odasından karısını izleyebilmek istemesiymiş. Zemindeki bu batma ve kaymayı önlemek için önce dev bir kuyu kazılmış, içi kayalarla stabilize edilimiş ve bina üzerine çıkılmış.
– Dikkatli bakarsanız kulelerin dik durmadığını, dışa doğru hafif yattığını göreceksiniz. Deprem halinde kuleler binaya çarparak zarar vermesin diye mimarlar böyle bir çözüm bulmuşlar. Beyaz mermer kullanılarak yapılan bina, yakut, safir, pırlanta, zümrüt, akik, firuze, sedef ve incilerle süslenerek 1652’de tamamlanmış.
Tac Mahal sadece bir türbe değil, kocaman bir kompleks ve içinde başka binalar da bulunuyor. İçeride minimum 1 -1,5 saat ayırmanız, biletti, güvenlikti gibi işlemler için de bi yarım saat gerekecektir.
Bu fotoğrafta gördüğünüz koca yapı da giriş kapısı. Yansıma havuzu kapıdan Tac Mahal’e kadar uzuyor.
Temelde, ana kapı, anıt mezar, cami, konuk evi ve onu çevreleyen alandan oluşan Tac Mahal, Hint-İslam mimarisinin, gelmiş geçmiş en mükemmel örneği olarak kabul ediliyor. Bu mükemmelliği, yapının, dış bükey ve iç bükey, gölgeli ve ışıklı, kemerli ve kubbeli, dolu ve boş alanları arasındaki ritmik kombinasyondan kaynaklanıyor.
305’e 580 metre, dikdörtgen yapıda bir plana sahip Tac Mahal, 33 metre yüksekliğindeki taç kapılarıyla 75 metre yüksekliğindeki anıt kubbeyi çevreliyor. Mümtaz Mahal (Ercümend Banu) ve Şah Cihan’ın lahitleri üst katta, kubbenin altında bulunuyor ama asıl mezarları en alt katta muhafaza ediliyor. Lahitlerin bulunduğu kubbeli salonda ses 7 kez yankılanacak şekilde bir akustiğe sahip.
İç kısmında, değerli ve yarı değerli taşların mermere eklenmesi yapının değerini kat be kat arttırıyor. Tac Mahal’in duvarlarında, yüz binlerce akik, sedef ve firuzenin yanı sıra, 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50 adet inci varmış.
Tac Mahal’in asıl mükemmelliği, onu çevreleyen bahçe düzenlemesi ve peysajının da detaylı düşünülmüş ve bir bütün olarak tasarlanmış olmasından geliyor. Tac Mahal’in 4 minaresi ise Babür mimarisinde daha önce görülmemiş 3 boyutlu bir efekt sağlıyor. Tabi İran etkisi görülen, ihtişamlı ana kapıyı da unutmamak lazım. Özellikle bu noktada, mekandaki simetri vurgusu öne çıkıyor.
Coğrafya olarak Hindistan ve Pakistan’ı kapsayan bölgede, 1500’lerden 1850’lere kadar hüküm sürmüş olan Babürler, tarihte kurulmuş 16 Türk kökenli devletlerden biri. Zaten Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızdan biri Babür İmparatorluğunu temsil ediyor. Aslında Timur İmparatorluğu’nun devamı niteliğinde olduklarından, Türk-Moğol kökenli demek daha doğru olur.
Babürlüler 1500’lerden 1850’lere kadar bölgede hüküm sürmüş olan bu hanedanlık, yaklaşık 200 yıl boyunca Pakistan ve Hindistan’ı kapsayan koca bir imparatorluk yönetmişler. Agra da Babürlerin başkentiymiş.
Babür İmparatorluğu’nun kurucusu Babür Şah. Timur imparatorluğu parçalandığında henüz 11 yaşında tahta geçmek zorunda kalmış. Babür Şah, stratejik olarak en iyi yayılma politikasının, güneye inmek olduğuna karar vererek gözünü Hindistan topraklarına dikmiş ve buraya seferler yapmaya başlamış.
Babür Şah, kısa sürede Agra ve Delhi’yi ele geçirerek, Agra’yı Babür devletinin merkezi yapmış. Git gide Hindistan’ın kuzeyini ele geçirerek hakimiyetini sağlamlaştıran Şah, 1530’da hastalanarak vefat etmiş ve ölmeden önce yerine oğlu Hümayun’u geçirmiş.
Hümayun döneminde devlet yeri gelmiş isyanlarla uğraşmış yeri gelmiş merkezi otoriteyi sağlayıp güçlenmiş. Hindistan topraklarında siyasi istikrar ve kültürel birlik sağlanmaya başlamış.
Ekber – Hümayun’dan sonra yerine geçen 14 yaşındaki oğlu Ekber, hükümdarlığı boyunca oldukça başarılı fetihler yapmış, ülkedeki diğer dinlere hoşgörü göstermiş, Müslümanlığı diretmemiş, ekonomiyi güçlendirmiş ve kendisinden sonra gelecek olan Cihangir’e güçlü bir devlet bırakmış.
Cihangir dönemi, ülkede Fars etkisinin ve dolayısıyla da Müslümanlığın etkisinin de görülmeye başladığı dönem. Şah Cihan devrinde ise ülkedeki en gözle görünür gelişme mimaride olmuş. Özellike Tac Mahal ve Delhi’deki Cuma Mescidi gibi özel yapılar bu dönemin eseri. Ancak babasının hoşgörü politikasını sürdürmemesi devletin sonunu hazırlamış.
Ekber dönemindeki hoşgörü ortamı Cihangir döneminde yerini bağnazlığa bırakmış. Müslümanlık baskısı ve milliyetçilik görülmeye başlamış. Özellikle son Babür İmparatoru Evrengzib döneminde, Hinduların dini törenlerini yasaklamış, tapınaklarını tahrip edilmiş, içki yasağı gelmiş, 1679’da Müslüman olmayanlardan cizye vergisi alınmaya başlanmış. Tüm bu baskılar isyanları tetiklemiş, bu da devletin sonunu hazırlayan zemini sağlamış.
Evrengzib’den sonra zaten ülkedeki düzen tamamen bozulmuş ve ondan sonra gelen 1. Bahadır Şah, asla sözünü geçirebilen bir siyasetçi olamamış.
Babürler, 1850’lere kadar İngilizlerin piyonu olarak varlıklarını sürdürmüşler. Son hükümdar 2. Bahadır Şah da 1857 yılında İngilizlere karşı çıkan bir isyanla suçlanarak tahttan indirilince, Babür Hanedanlığı resmi olarak tamamen sona ermiş. İngilizlerin bu dönem Hindistan üzerineki etkisini Hindistan’da İngiliz Yönetimi ve Sömürgecilik Dönemi yazımızda da ayrıca anlattık.
Tac Mahai Hindistan’ın Uttar Pradeş bölgesindeki Agra şehrinde bulunuyor. Konum için tıklayın.
Kaynak: www.bizevdeyokuz.com